Kadın

Bir YDK’lı | Erkek-devlet işbirliğinin “kusursuz” cinayeti: Şule Çet

Kadın cinayetleri ile ilgili önlemler, yaptırımlar söz konusu değil ve her saniye erkek egemen sistem tekrar tekrar kadına yönelik şiddeti ve cinayetleri üretmekte. Bir kişi daha eksilmemek için susmuyoruz, 15 Mayıs 2019 tarihine ertelenen davanın takipçi olmaya devam ediyoruz.

Dünya Ekonomik Forumu 2018 Cinsiyet Eşitliği Raporu’na göre 149 ülke arasında Türkiye 130. sırada bulunmaktadır. 2016 yılında 336 kadın, 2017 yılında 409 kadın, 2018 yılında ise 440 kadın erkek egemen devlet politikaları ile katledildi.

Her ne kadar İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “2017’de 358 olan kadın cinayetinin 2018 yılında 238’e düştüğünü” iddia etse de, hangi kadını “kadın”, hangi cinayeti “cinayet” olarak saydığı konusunda şüpheliyiz.

Erkek egemenliğinin ve faşizmin bu katıksız temsilcisinin söyledikleri konusunda şüpheci olmamız kadar doğal bir durum da yok sanırız. Kaldı ki, erkek egemenliğinin bu temsilcilerinin “cinayet” dedikleri ile bizim dediklerimiz arasındaki farkı anlamak için çok uzağa gitmeye gerek yok. Soylu’nun kendi “aritmetik” bilgisi ile öldürülen kadınları hesapladığı 2018 yılında yaşanan Şule Çet cinayetine bakmak bile baslı başına yeterli olur…

Şule Çet, 23 yaşında Gazi Üniversitesi Sanat-Tasarım Fakültesi Tekstil Tasarımı 2. Sınıf öğrencisi… 29 Mayıs 2018 tarihinde patronları tarafından 20. kattan atılarak katledilen bir kadın… Patronu Çağatay Aksu ve arkadaşı Berk Akad, Çet’in ölümünden sonra gözaltına alınıp serbest bırakılan katilleri… Adli Tıp Kurumu’nun otopsi raporunda Çet’in cinsel saldırıya uğradığı ortaya çıkmış Aksu ve Akad tutuklanmıştı. Şimdi Aksu ve Akad hakkında ağırlaştırılmış müebbet ve 39 yıla kadar hapis cezası isteniyor. Ancak bu tutukluluk ve ceza isteminin nedeninin Türk Ceza Kanunu olduğunu düşünüyorsanız, fena halde yanılıyorsunuz demektir.

TCK’ya ve Süleyman Soylu gibilere kalsa, Şule intihar etmişti (gerçekte kadın intiharlarının tamamına yakını aynı zamanda cinayettir, tabi erkek egemenliği literatürüne göre değil…), ha intihar etmediyse de “bir genç kadının gecenin o saatinde iki adamla orada ne işi vardı? O halde her şey mubahtı!”

Ancak kadınlar Şule Çet’in ölümünün takipçisiydiler ve yoğun bir gündem oluşturarak cinayetin erkek egemenliği literatüründe “intihar” olarak adlandırılmasını engellediler. Aynı zamanda parasını ve toplumsal konumunu kullanarak cinayeti örtmeye çalışan iki erkeği, iki katili mahkum ettirdiler.

 

Devletin aydınlatamadığı cinayet yoktur, aydınlatmadığı cinayet vardır!

Kadınlık ve erkeklik salt biyolojik kavramlar değildir. Aynı zamanda da sosyolojik kavramlardır. Sistem bu kavramlara ideolojik aygıtlarını yüklemektedir. Bu ideolojik yüklemelerle birlikte, sistemin tasavvur ettiği erkek profili meydana çıkmaktadır, her gün sistemli bir şekilde kadına karşı suç işlemektedir.

Kadının hayatını zindana çevirmektedir. Şule Çet cinayetinde kadına karşı ölüm, işkence makinesine dönmüş ataerkil devlet ideolojisinin her gün işlediği cinayetlerden sadece birisidir.

Aynı zamanda Şule Çet davası tam anlamıyla  erkek dayanışmasının, erkek-devlet işbirliğinin en somut göstergesiydi. Bilinen yıllardır var olan bu dayanışmanın en “erkek” haliydi. Var olan bu ortam katilleri cesaretlendiriyor, cezasızlık her geçen gün kadınların katledilmesine davetiye çıkarıyor.

Yargı kavramı o kadar tuhaftır ki ülke sınırları içerisinde hakim, baba İsmail Çet’e, “Şule’nin öğrenci olduğu halde neden çalışmak istediğini” soruyor. Ülkedeki adalet “yavuz hırsız ev sahibini bastırır” biçiminde işliyor. Rapora göre; katliam yerinde sperm, kan vb biyolojik leke tespiti için değişik dalga boylarında ışık kaynağı ile ışıklı inceleme yapılmadı. Masalar, sehpalar, lavabolar ve zemindeki halılar üzerinde birçok taze ve kurumuş leke mevcut olmasına karşın, bunlar biyolojik ve kimyasal yönden incelenmedi. Şule Çet’in üzerinden çıkartılan iç çamaşırlarında inceleme yapılmadı. Ve o “önemli” “delil” kaybedildi.

Öyle ki Çet’in katledilmesi ilgili dosyada Adli Tıp Uzmanı raporunda, “Bir kadın bir erkekle tenha bir yerde içki içmeyi kabul etmişse ve hele erkeğin yalnız yaşadığı evine, odasına giderek birlikte içmiş olursa cinsel ilişkiye rıza göstermiş sayılır” ifadeleri bulunuyor. Buradaki “uzman” 1989’da işkencede iki kolu kırılan Kutay Merinç’e sağlam raporu veren sonrasında Tabip Odası tarafından 9 ay meslekten men cezası verilmiş bir kişi. Şule Çet’in dosyası ile ilgilenen soruşturma savcısı Alev Ersan Albuz olay yerinde yeterli inceleme yapmadığı, delil toplamadığı, Çet’in bedeninden alınan numuneler İstanbul Adli Tıp Kurumuna geç gönderildiği için görevden alındı. Savcının ismi başka bir dava ile de anılıyor.

Siirt’te 2010 yılında Esin Güneş adlı öğretmen de tıpkı Şule Çet gibi katledilmiş, cinayet “kaza” olarak kayıtlara geçerek dosya kapatılmış.  25 yaşındaki öğretmen Esin Güneş’in ailesi şiddet gördüğü için boşanma davası süren kızlarının kaza sonucu değil Esin’in eşi olan erkek tarafından öldürüldüğünü söyleyerek olayın peşinin bırakmadı. Üç yıl sonra tekrar açılan dava sonucunda katiller müebbet hapse mahkum edildi.

Sanık olarak yargılanan Berk Akand’ın avukatlarından birinin 2016’da Ankara Üniversitesi Cebeci Kampüsü’nde üniversitelilere döner bıçağı ile saldıran ülkücü faşist çete üyelerinden Paşa Büyükkayaer olduğu ortaya çıktı. Sanık avukatlarından bir diğeri ise olayın intihar olduğunda ısrar ederek Adli Tıp Raporu’nda da geçen cümleler ile sanığı savunuyor: “Yapılan muayenede hymende yırtık olduğu ve yırtıkların yeni olmadığına” değinerek tecavüzü, cinayeti meşrulaştırma rahatlığında.

Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği ana akım medyanın cinayeti ele alışını eleştirdi. Medyanın cinsel şiddeti kendi dili ile yeniden ürettiğini gözler önüne serdi. Dernek hazırladığı raporda medyanın cinayeti intihar olarak yansıttığını, durumu magazinleştirerek çarpıttığını, “Lüks Plaza” gibi vurgularla kadınlar arasındaki ayrımcılığı derinleştirmeye, haberde vurgulanması gerekenleri yok sayıp cinayeti meşrulaştırmaya çalıştığını söyledi.

Son olarak; kadın cinayetleri ile ilgili önlemler, yaptırımlar söz konusu değil ve her saniye erkek egemen sistem tekrar tekrar kadına yönelik şiddeti ve cinayetleri üretmekte. Bir kişi daha eksilmemek için susmuyoruz, 15 Mayıs 2019 tarihine ertelenen davanın takipçi olmaya devam ediyoruz.

(Bir YDK’lı)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu