Kadın

Devlet tecavüzcüleri koruyor!

“3 yıldır maruz bırakıldığım tecavüzün suçlularının cezalandırılması için gerçekleştirdiğimiz mücadele bana gösterdi ki tecavüzcüleri bizzat devlet ve hukuk sistemi korumakta. Devletten ve aygıtlarından güç alan tecavüzcüler ise çok daha pervasız biz kadınlara hayatı zehir etmekte. Bu süreci bir de tecavüze maruz kalan kadın açısından ele aldığımızda durum çok acı. Çektiğim tüm acılara göğüs germeye çalışmak…  Bunun karşılığında tecavüzcülerin ellerini kollarını sallayarak toplumda ‘saygın’ kişiler olarak dolaşması ve başka kadınlara tecavüz etmeye devam etmesi… Bu durumun değişmesini, tecavüzcülerin bu sefer olsun hapse girmesini istiyorum.”

Bu sayfada başından geçen tecavüzü ve bununla ilgili mahkeme sürecini okuduğunuz  BS’nin duygularını ve çağrısını kağıda döktüğü satırlar bunlar.

BS de kendisiyle aynı şeyleri paylaşmış olan milyonlarca kadın gibi bu bilgiye deneyimleriyle ulaşmış. Ama kendisi gibi olmayan milyonlarca daha kadın var. Çünkü tam rakam vermek mümkün olmasa da bu saldırıya uğrayan kadınların ortalama yüzde 75’i bunu bırakalım yargı sürecine taşımayı en yakınındaki insana dahi anlatamıyor.

Devletin bu konudaki tutumu ise açık ve net iken, bir de toplumsal olarak tecavüz karşısındaki tutum önemli bir yerde duruyor. Çünkü kadının hem tecavüz olayını açıklayamamasında hem de yargı süreçlerinde toplumsal nedenler gayet ön plana çıkıyor. Kendini ilerici olarak adlandıran ve eğitim düzeyi yüksek kesimlerde dahi tecavüze yaklaşım ve algıda ciddi çarpıklıklar mevcut.

Bu çarpıklıklar kuşkusuz yüzyıllardır süren ve kapitalist sistemin varlığıyla birlikte çözülmek bir yana daha da kalıplaşan erkek egemen bakış açısının ve bu temeldeki eğitiminin/öğretilmişliğin sonucudur. Bunlardan en yaygın olanlardan ilki ve de diğer çarpıklıklara zemin de hazırlayanı tecavüzün cinsellikle bağının kurulmasıdır. Halbuki uzun yıllar önce ortaya konmuştur ki tecavüz, cinsel yaklaşma değil fiziksel egemenlik ve boyun eğme yani iktidar ilişkisidir. Nitekim saldırganın cinsel tatmin yaşaması oranının sanılandan çok daha az olması da araştırmalarla ortaya konmuş bir gerçekliktir. Tecavüz, cinsellik değilse nedir: erkeğin kadına yönelik en vahşi, en ağır şiddetidir.

Tecavüzün cinsellikle bağının kurulması sonuçlarından biri kuşku yok ki, erkeğin cinsel dürtülerinin denetlenemez, kontrol altına alınamaz olduğu ve mutlaka giderilmesi gerektiği yönündeki yargıdır. Bu, çok basit bir yanlış gibi görülebilir ama toplumun çok büyük bir kısmı bu yargıya sahiptir. Nitekim erkeğin kadını aldatması, aile içi ya da dışı tecavüz ve fuhuş sektöründeki yaygın “müşteri” pozisyonu vs. bu nedenle “doğal” karşılanmaktadır.

Bu yargının da ikili bir sonucu var. Birincisi denetlenemeyen bir davranış biçimi için saldırganı suçlamak mümkün değildir. İkincisi (bunun da sonucu olarak) kadının kendisini koruması gerekir. Bu yükümlülük kadın tarafından örneğin örtünerek, toplum tarafından kabul edilmeyen davranışlara girmeyerek (boşanmadan sokakta sigara içmeye kadar) yerine getirilmelidir. Ve bir “doğal” sonuç daha; kadın tecavüze uğramışsa kendini yeterince koruyamamıştır!!!

Son olarak yine araştırmalarla tersi ortaya konsa da saldırganın hasta olduğu ve eğitimsizlikle ilişkilendirme yönündeki algıya dair birkaç cümle söylemek gerek. Tecavüzcünün “normal” bir insan olmadığı kesindir ama hasta olarak nitelendirilip suçun masumlaştırılması apayrı bir konudur. Diana Scully’nin aktarımıyla, yapılan deneysel araştırmalarda “bu suçu işledikleri sırada erkeklerden yalnız yüzde 5 gibi küçük bir bölümünün psikotik olduğu” ortaya çıkmıştır. Yine saygınlık/eğitimlilik/meslek sahibi olmak gibi toplumsal statülerin tecavüzün üstünü kapatan olgular olduğuna da vurgu yapmak gerekir. Ortaya çıkma durumu az olsa da bu tür statülerle tecavüzcü olup olmamak arasında dikkate değer bir çizgi bulunmamaktadır.

Bu konuya dair daha söylenecek ve öğrenilmesi gereken çok şey var. Devlet ve organlarını suçlamak bizler için işin en kolay yanı. Çünkü onlar iliklerine kadar suçlular, bunu biz biliyoruz ve anlatmakta zorluk çekmiyoruz. Ama hem toplumsal algı ile mücadele etmek, hem de kendi zihnimize dahi yansıyan yanlarını ortaya çıkarmak kesinlikle daha zordur. Ve “ne yazık ki” bu devlet ortadan kalksa da bu yanlış algılar yaşamaya devam edecek. Bu yüzden bu alandaki mücadeleyi yürütmek için işe öğrenmekle başlamak gerekir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu