Makaleler

Eşzamanlı operasyonun ardından: Devrim ve demokrasi mücadelesi terörize edilemez!

Gözaltı ve tutuklama terörü tek başına devrimcileri, demokratları, yurtseverleri yani direnenleri parmaklıklar ve dört duvar ardına hapsetmek, bununla tehdit etmek anlamına gelmez. 26 Nisan’da şafak vakti yapılan operasyon ve sonrasındaki gelişmeler de bunun böyle olmadığını, hedefin yalnızca devrimcileri, demokratları, yurtseverleri terörize etmek değil; devrim ve demokrasi mücadelesinin onlarca yıllık kazanımlarını da terörize etmek, marjinalleştirmek olduğunu göstermektedir.

Gözaltı saldırısı ve ev baskınları ile başlamak gerekirse devletin kolluk kuvvetleri aracılığıyla bu konuda attığı adımların genelde planlı ve hedefli olduğu açıktır. Örnek vermek gerekirse ev baskınları gerçekleştirmek için sabahın 4’ünün ya da 5’inin seçilmesi, panik havası yaratma çabaları tesadüfi değil tamamen bilinçlidir. Böylelikle kişinin kendine gelmesinin, kendisini toparlamasının zor olduğu, uykunun kişiyi en çok mahmurlaştırdığı anlar seçilir. Amaç karşıdakinin iradesini daha hızlı bir şekilde teslim alabilme kaygısıdır.

Gözaltı süreçleri, devletin halkı ve halkın örgütlü kesimlerini “elinde tuttuğu” propagandası yaptığı zamanlardır ama aynı zamanda bu süreç devrim ile karşı devrimin arasındaki çelişkinin yaşam bulduğu ve irade savaşına dönüştüğü alanlardandır. Bunun bilincinde olarak hareket edilmeli ve karşımızdaki kolluk kuvvetlerini ve bilumum egemenlerin mahkemelerinde onlara hizmet etmekle yükümlü olan yargı mensuplarına bu sınıfsal gerçekliklerine uygun bir şekilde misyon biçilmelidir. Gözaltında sıkça rastlanan kolluk güçlerinin, yargı mensuplarının “dostane” ve “iyiliksever” maske altında devrimci iradeyi çökertmeyi hedef aldığı ve kendi halk düşmanı misyonunu yerine getirmeyi amaçladığı görülmelidir. Bir devrimci açısından vazgeçilmez özellik olan militanlığın buradaki irade svaşında nasıl konumlanıldığıyla doğrudan ilişkisi olduğu görülmelidir.

 

Yargılayanları yargılamak…

Bu kısma kadar olan irade savaşı (daha da ayrıntılandırılmaya muhtaçtır) egemenlerin devrimci kişilik de açmaya çalıştığı gediklerdir. Ancak devletin son süreçteki operasyon dalgalarıyla yargılamaya çalıştığı başka bir olgu vardır ki bunu gözden kaçırmamak, yalnızca kendi devrimci kişiliğimizin inşası ile ilgili değil, bir bütün devrim ve demokrasi mücadelesiyle, bu mücadeledeki kazanımlarla ilgilidir ve bu kazanımlar için ödenen bedellerin yok edilmesi hedeflenmektedir. Keza devrimcilere yapılan son operasyonda da görülen temel noktalardan biri budur.

Hedef yalnızca kişileri değil; 1 Mayıs’ı, 18 Mayıs İbrahim Kaypakkaya anmalarını, ATİK’e dönük tutuklama terörü protestolarını, demokratik eylem ve mitingleri; Suzan Zengin yoldaşın, BÖG Komutanı Aziz Güler’in, Şahverdi şehitlerinin cenazelerine katılımları yargılamaktır. Aziz Güler’i “terör örgütü PKK’nin Suriye’deki kolu olan PYD ile hareket eden BÖG’ün komutanlarından”; geçtiğimiz yıl ATİK’e dönük operasyonu “TKP/ML terör örgütüne yönelik Avrupa’da gerçekleştirilen operasyon” olarak tanımlanması esas kaygıyı ele vermekte ve devrim ve demokrasi mücadelesi terörize edilmeye çalışılmaktadır.

1 Mayıs, yüzyılı aşan bir süredir işçi ve emekçilerin kan ve can bedeli elde ettikleri hakları bayraklaştırdıkları ve hak ve taleplerini dile getirdikleri birlik, mücadele ve dayanışma günüdür ve İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nın bunu sorgulama hakkı yoktur! Komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın katledilmesinin yıldönümünde onu anmanın “suç teşkil etmediğini” sokakta verdiğimiz mücadele ile senelerdir savunmaktayız. Keza 18 Mayıs’ı yargılamaları Kaypakkaya’dan duydukları korkunun eseridir. Onların bu korkularını büyütmek için “Kaypakkaya’yı anmak onurdur” diyerek tüm soruşturmalara, davalara inat 18 Mayıs’ın daha görünür olması için verilen mücadele de oldukça yakın tarihimize aittir ve bugün yeniden yargılamaya açılmak istenen de budur.

Soruşturmalarla, gözaltı ve tutuklama terörü ile devrimcilerin karşısına çıkarılan her eylem, her miting, her anma ile hedeflenen halkın demokratik haklarının budanması, yok sayılması ve terörize edilmesidir. T. Kürdistanı’nda katliam gerçekleştirmek için uygulanan sokağa çıkma yasaklarının bir benzerini bu soruşturmalar, davalar, gözaltı ve tutuklama furyası ile gerçekleştirmek istemektedir. Bizlere düşen 1 Mayıs’ın, 18 Mayıs’ın, protesto ve miting örgütlemenin ve katılmanın yargılanmayacağını ve terörize edilemeyeceğini açıkça dile getirmek ve bunları savunmaktır. Bu konu yalnızca yargılanan devrimciyle sınırlandırılamayacak kadar elzemdir ve burada gösterilen irade bugün yargılayanların sanık sandalyesine oturtulması anlamına gelmektedir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu